top of page

Bel altından sahaya uzanan bastırılmışlık


Dün Türkiye basketbolu adına muhteşem bir olay yaşandı! Sinan Erdem Spor Salonu'nda olmanın mutluluğu ve heyecanı içinde, kendimi gözlem yapmaktan alamadım.

Fenerbahçe'nin kalp durduran, ağzımız yüreğimizde izlediğimiz, heyecandan sesimizin kısıldığı o maçı izlerken arkamdan duyduğum, istikrarlı ve bir o kadar da çevredeki özellikle çocukların ve kadınların bakışlarına aldırmayan bir sese tepkisiz kalamadım.

Her top kaçtığında, her pozisyon değerlendirilmediğinde, her kendini duygu selinde kaybedip o duyguyu ifade edecek sözleri bulamadığında, yuhalamak, bağırmak, alkışlamak, yaşa Fenerbahçem demek yetmediğinde, birilerinin annesini, ebesini ve sülaseni s*kerken buluyordum sözlerinde onu.


Defalarca çocukların ve tribündeki kadınların bakışlarına maruz kalsa da, 'spor aşkı'ndan olsa gerek, her şeyi göze almıştı. O anaya, o bacıya laf edecekti. Sporcunun, kendince başarısızlığını, onun en değer verdiği kadınlardan soracaktı. Ve bunu, o çok güvendiği ç*üküyle yapacaktı.

Bir an, 'siz cinsel organınızdan çok sık bahsediyorsunuz, desteğe ihtiyacınız olabilir' deyip, kart vermeyi bile düşündüm. Sonra baktım olacak gibi değil, arkamı dönüp 'yeter ya' diyebildim.

Yine, spor aşkından olsa gerek, sözcüklerini kullanamadı. Sadece 'ne var' demek olduğunu düşündüğüm, 'neöğööö' gibi bir ses/böğürme çıkarıp, sustu. Şaşırdım. Tepkisizliğine, sadece böğürmekle kaldığına şaşırdım. Gerçekten başka bir şey demeyecek miydi? Terbiyesiz mi olurdu o zaman?

Oğlan çocuklardan en çok esirgenen, duygu ifade etmelerini geliştirecek ilgi ve alakadır belki de. Dünyanın birçok yerinde yapılan araştırmalar, erkeklerin 'nasıl hissediyorsun' sorusuna duygu değil, durum belirterek cevap verdiğini gösterir. Oğlan çocukların, hisleri ile çok haşır neşir olursa, 'yumuşak', 'ezik' ya da 'sağlıksız' olacağı düşünülür çünkü. Bu yüzden sözüm ona 'ezik' olacaklarına sağlıksız olurlar. Günümüzde ise, toplumsal, aile içi ve ilişkisel anlamda yaşanan problemlerin birçoğu sağlıksız ifade biçimlerine dayanır. Sağlıklı şekilde kelimelerle duygu ifade etmeyi öğrenmeyen çocuklar sıkıştıklarında, genellikle şiddete başvurur çünkü. Bu genetik değil, öğrenilen bir şeydir. Şiddet dilde başlar, bedene ve ruha, sonra da kolektif bilince sızar sinsice.

Erkek adamların ağladığını, ağladıklarında da ne de güzel rahatlayabileceklerini öğretsek, oğlanların da kız çocuklarının da, cinsiyet, ifade, kimlik hiç farketmez, her çocuğun, her insanın, insanlığını en çok belli ettiği zamanların genelde duygular ve onların ifadeleri ile olduğunu öğretsek, duyguların, zayıflıkla alakalı olmadığını, asıl zayıflığın duyguların yok sayılması olduğunu kabul etsek...

Stadlarımızı, sokaklarımızı, yatak odalarımızı, okullarımızı, iş yerlerimizi, kurumlarımızı şiddetsiz bir biçimde deneyimleyebilmek adına ne güzel bir adım atmış oluruz.


Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
bottom of page